3 Mart 2012 Cumartesi

Umut?


Umut!
Göze hitap etmese de kulağa gayet hoş geliyor. Peki ya görsen?
Bu kadar sever misin?
Öncesi ve sonrası olmayan bir zamansızlığım ben. Karanlığım!
Siyahın bir renk olmadığınıbilmeyenlerden misin sende?
Olamazsın ki! Olmamalısın. Karanlıktan beklediğin umut, ancak Tanrı’ya yakarışınla geçer eline. Benim sapanımla değil!
Ne kadar ağlarsak ağlayalım, kırılmaz gözyaşları. Bırak gökkuşağını, hissetmezsin bile şeffalığımı.
Karanlıkta dokunabilmendi, hissedebilmendi. Sesime bir beden giydirip süslemendi ‘benim umudum’. ‘daha erken. Çok erken’ diyebilmekti. Evet! Geçe kalmak için çok erken..

(çayımı tazeleyip geliyorum)

Kendimi tanıttım sanırım.
Neden samimidir kurşunkalem? Tepesinde silgiyi taşıdığı için mi? Yalan ihtimalini yaktığı için mi?
Hatalar bütünü müdür yani? –bu güzeldi!
Önceliği silgi değil, kağıttır kalemin. Türü önemli değil. Aşktır, yazmaktır! Dokunabilmektir bir ağacın en zarif haline..
İmkanı olsaydı şayet soracağı tek soru şu olurdu;
‘yaprakların solarken evvelce, ister miydin dokunmamı, karalamamı yüreğini?’ –bence..

(bir şeker daha atalım. Tatsız olmuş)

Anladım ki zaman varsa mantık var, mantık varsa ışık var, ışık varsa ben yokum!
Karanlıkta yok, silgi de yok!
Hiç olmadı, dolmadı sayfalar anlamlı anlamsız harflerle. Hiç olmadı ışık. Kıymeti çıkana kadar ayyuka, doğmadı güneş. Hiç solmadı yapraklarım, bürünmediler sonbahara..
Verilen değer, birkaç damla su iken, hangi sıra dakikalarla düştü göz kapaklarıma?
Hangi ara mutabık kaldık mantıkla?

(sigara yakmalıyım. Yaktım!)

Sessizlik der ki; ‘umudun kırıldığı anda devam et yoluna, ilk sağdan dönmek şartıyla’

Aşk der ki; ‘umut nedir ki benim önümde? Denize atılan taş misalidir kendisi.. (artık daha çok kendileri)

Değer der ki; ‘hor görmeyin beni. En umulmadık anda çıka gelir, mıhlarım kendimi ‘gönül’ dediğiniz dört tarafı aşkla kaplı kalbinize.’

Umut der ki; ‘..

(çayım da bitti, sigaram da.. fırsat vermedin umuda!)

14:40
17.02.2012
89