1 Ekim 2011 Cumartesi

6 Saat


Kazanılması güç bir savaşa girer beden.
Ve o beden, ne şanslıysa her seferinde yaralı çıkar muharebe şerrinden.
Kılıcı hep kınında, kalkanı diz kapaklarında, korunmasız!
Aslında bile bile ladesin peşinde.
Başı dik, gururlu, taviz vermeden..
Saygılı ama!
Sonuna kadar!

İlk saatinde afallar.
Gözleri yarı açık penceresinden güler.
Ve ilk olanı,
Unutmayı hatırlar.

İkinci saatinde,
Saldırır heryere
Ne yapacağını bilmeden
Zinciri boşalmış bir “köpek” gibi.

Üçüncü saatinde,
Dizginleri bırakır.
Pıhtılaşır mantığı.
Elde ne varsa koyar masaya
Ve konuşur.

Dördüncü saatinde
Huşu içindeoturur olduğu yerde.
Zaruri aşkı tadar. Yine yeniden.
Seslerden uzak…

Beşinci saatinde,
Uyanır kabustan.
Aslında daha büyük bir cenderenin içindedir.
Ne yapacağını bilmeden koşar.
Gölgesinden uzaklara.

Altıncı saatinde,
Küfür eder ruhuna. Hayallerine ihanet edercesine.
Toparlar mantığını. Nara atarak alır dizginleri eline.
Ama ne çare!? Onlar çoktan toprak altında…
Kaybettiği kılıcını, kalkanını arar ve bulur.
Terk eder aşkını gururla.
Alır güneşi arkasına ve gölgesiyle birlikte koşar savaşa.
Öylece gider ladese.

6 saat bir ömür gibi şimdi ona..
Ruhu 80 sonrası yollar gibi darmadağın ve bakımsız.
Hafıza neşter altında ve benliği refakatçi aşkına!

08/08/2011
17:02
280

Sinir Uçlarında Aşk


Aşık olunabilir mesela
Bir bakış bile yetebilir
Kısık gözlerle güneşinbatışını izlemek gibi.
Aşk doğabilir bazen,
Nereden geldiğini bilmeden okkalı bir tokat gibi
Vurur yüreğinden.
Yağmur yağar bazen.
Yani çoğu zaman.
Kimine aşktır “o”.
Kimine ise “ahmak ıslatan” bir doğa olayı.
Ardından şemsiye açılır aşk’a
Tek bir damlası bile öldürebilir çünkü.
Dua bile edilebilir belki.
“n’olur yağma!”
Yetiler önemlidir aslında.
Anlamak, duymak gibi mesela.
O oku yedikten sonra kalbine
Konuşmaktır aşk.

Öleceğini bile bile lades demektir hayata.
Tek bir bakış yeterlidir “olay” a varmaya.
Olaya varmaya 5 kala susmak,
Sinir uçlarında yaşamaktır aşkı.

27/06/11
16:52
329

Güzel Değildir Rüzgar

Vurur beklemediğin anda suratına
Ne yağmura benzer ne de kara.
Bir nevi giyotindir. Son isteğini bile sormaz.
Keskin bir sesi vardır.
Çeliğe benzemez.
Somuttur fakat görünmez.

Rüzgarın ortasında durgun bir yaprak gibi asi!
Bir çok ağaç devrilirken, koparken evinden, toprağından
O yaprak bir demir gibi sabit duruyor.
Aslında bırakabilir boşluğa kendini, yıpratabilir sonsuza dek benliğini.
Ama sonunda bir damla su bile göremeyeceğinden sımsıkı tutunur ağacına
Bırakmaz annesini, bırakamaz!

Çünkü rüzgarolur da ters eserse geleceği yer yine orasıdır. Evi!
Gururludur yaprak, öyle somut birşeyin diretmesiyle gelmez oyunlar.
Bir oyun oynanacaksa, ilk kendi kurar oyunu ve ses çıkarmadan da bırakır kendini boşluğa.
Zaman, mekan hiç önemli değil onun için. Yeter ki kendi olsun. Yeter ki kaçmasın ruhu ellerinden.
Ki; kaçarsa vay haline mantığının ve ardından parçalanan damarlarının.
Velev ki bıraktı kendini rüzgara, velev ki tuttu ali cengiz oyunları.
Sonrası yok mu bunun?
Yok! Karanlıktan başka bir şey yok. Sahipsizlik, yalnızlık, mantıksızlık, duygusuzluk, muhtaçlık.
Neye? Bir damla su ve bir demet güneşe!

Hayır! O yaprak kopmayacak ve o yaprak annesi yaşlansa bile hep ona bağlı kalacak.
“sonuna kadar” derler ya..işte öyle.
Ne muhtaç olacak kıraç topraklara ne de yağmur bekleyecek!

23/9/2011
22:06
234