24 Aralık 2011 Cumartesi

Empatiye Ne Dersin?


Korkuyorsun
Çünkü canın yanacak, yıpranacaksın, inanacaksın çünkü.
Bir çocuk gibi ürkeceksin!
Umduğumdan daha da yanıyor canım,
Düştüm saçmalığın en dibine.
Ve haykırıyorum oradan! Dön!
Uzat elini, ben hep buradayım! N’olur dön!
Ama sen istemeyeceksin bunu
Zaman hangi yöne akacağını şaşırıyor.
Göz bebeklerim çatlıyor kör karanlıkta.
Kasvet boğuyor.
Çöküyor olağan gücüyle gırtlağıma!
Ter döküyor mantığım tüm gece.
Göz kapaklarım yırtılıyor,
Ve kurutuyor pınarlarımı yaşlar…
Parmak uçlarım seni arıyor,
Gurur arıyor bir yerlerde
Ama beyhude.
Tenim geriliyor, zımbalanıyorum yatağa.

Sesin koparacak kıyameti
Yerle yeksan olacak zaman ve mekan.
Güneş batıdan doğacak ve kadran
Tam aksine, bana yönelecek.
Elinde tırpanla vuracaksın göğsümden.
Melekler seyreyleyecek, gülecek halime.
Kanatlarından düşen tek bir tüye bile
Razı olacağım o an.
Ve inecek kanayan avuçlarıma
Süzüle süzüle semada.

Tam alacakken elime kanatlarını,
Açacağım gözlerimi inadına.
Ve yakacağım gecemi
Biraz kör biraz topal halimle.
Ne gemi bırakacağım ne de yıldız.
Sönsün gitsin hepsi!
Umurumda mı ki ışık?
Empatiye ne dersin?
Yapar mısın hala?


Aralık 2011
ozncgl

Karalama defteri, Anekdotlar ve Saçmalıkların yüze vurumu


Karalama defteri, Anekdotlar ve Saçmalıkların yüze vurumu


Yazmak, karalamak istiyorum sadece!
Müsvedde hayatlarımızda, halı kenarında araba sürmek gibidir yaşamak. Çizgi dışına çıktığımızda salak bir duygu seli yaşarız. Yaşamaktayız.
Gönlümüzden geçen, aklımızdan geçmez hiç. Sonumuz hayrolsun. Umulsun!
Aynaya baktım bugün. Her zamankinden daha umutsuzdu sıfatım. “Bok gibiyim!”
Aynalardan daha aldatıcı şey var mı ki bu Dünya’da,Ay’da, Mars’ta? Düşündüğümü yansıtmıyorsa, hayallerimi göstermiyorsa, neye yarar ki? Salaklıklarımızı, hatalarımızı vurmuyorsa suratımıza, ne halta yarar? Aşağılamıyorsa bizi?
Beni istediğim gibi değil! Bana benim olmamı sağlayacak şekilde gösteriyorlar aynalar.
Baktığımda sadece ‘ego’mu görüyorum. Çünkü aynada mantık yok! Çünkü aynaların dili yok!
Ne istersen o işte.
Okumaktan ziyade şu sıralar gözlerim. Kanburum çıkmış, elimde sigaram, oturuyorum masada. Masa lambam yok. Öyle havalara da girmedim ayrıca.
Saçmalamaktan yazamıyorum da. İşin garip tarafı kimse de sormuyor “Senin olayın ne?”
Atmak istiyorum başımdan, aklımdan, ruhumdan sapıtmış düşüncelerimi, hatta komple beynimi. Kalp damarlarım üç saniyeye kadar daha dirençliydi yediği halta karşı. Şimdi üst üste bindiler.
Sadece bizde oluyor böyle şeyler. “damar damar üstüne binmiştir. Ovala geçer!”
E kalp? Onu kim ovalayacak, okşayacak?”
Kıralım o zaman kaburgalarımızı, alalım elimize bi neşter. Vur babam vur, vur Allah vur. Kan revan içinde alayım elime kalbimi ve bakayım şu sıfatsıza. Al sana ayna!
Bak nasıl da çirkinsin işte. Nasıl da bıkmış, biçaresin. Öyle boş ki şu anda içi, ne verirsen alır, besler, büyütür sorgusuz.
Yani bağlanır tekrar ve tekrar…
Saçmalıklarına dönersin, halı kenarında araba değil ancak göz yaşını silersin artık. Tokattır ayna ve düşürür seni beklemediğin en zor anında!
Hesapta soramazsın ayrıca. Çoktan kırılmıştır çünkü, burkulmuştur yürek!
Ama kapılırsak bir deja vuya, neden olmasın ki?
Yine, yeniden.. Aptallıklar ve çaresizlikler!
Gülebilirsen de bunların arasında ne mutlu sana!

Aralık 2011
146
ozncgl

18 Aralık 2011 Pazar

Anti Mahal 2


Bazen o kadar zoruma gidiyor ki zamanın vurdumduymazlığı, yırtasım geliyor gökyüzünü.
Yıldızları kandırıp tek tek teşebbüs ettirmek istiyorum intihara. Çok uzaktalar. Aşırı!
Kim bilir belki elimi uzatsam tutacaklar. Ama korkuyorum. “Varlığı yetmeli” diyorum ama.. kime diyorum? Nadiren bulutları seresim geliyor üzerlerine. Sırf “elim gitmesin” diye.
Elim giderde tutarsam eğer, okşar mı şevkatle, yoksa yakar mı tüm hiddetiyle?
Bazen de düşünüyorum “Ne kaybedersin ki? Bu zamana kadar yakaladığın yıldızların sönüp gitmeleri ne değiştirdi hayatında? Ne kaybettirdi birkaç ilaç haricinde?”
Beklemeli miyim ki? Belki düşünürsem, hayal kurarsam mantığım el verdiğince.. Belki…

Havaya atılır top ve renk söylenir gırtlak yırtılırcasına! “AŞK!”
Neden bulamıyorum o rengi? Neden sağda solda yok o renk!? Tam küfürlük hani!
Koşuyorum öylece. O yuvarlak şey sırf değmesin diye. Acıtmasın ruhumu diye.
Ama değse ne olur ki? Sıra bana geçer ve en zor rengi söyler ardından çakarım topu birinin sırtına, koluna herneyse!
Buldum sanırım.. Nasıl bi renk bu böyle?  Bir şekle sokamıyorum. Neden!? Bu kadar mı aciz gözlerim, sinir uçlarımdan ve mantığımdan? Kim cevap verecek bana? Neyse.. Tutmalıyım bu rengi. Hayır tutmamalıyım. Eğer alırsam onu elime.. Bir daha bırakamayabilirim. Düşünceler sarmışken bir ses çınladı kulağımda “İSTOOOP!”
Sanırım sıra bende!
Ama ben nasıl yaratırdım aşkı? Nasıl arattırabilirdim çaresizce? Kaçmasını nasıl engelleyebilirdim? Daha önemlisi nasıl düşünebilirdim aşkın rengini? Yine düşüncelere daldım!
Bu sefer bir renk tutmadım ve bıraktım topu oracıkta. “İNTİHARA”

Nasıl olsa o renk bulacak yine yüreğimi.

Ellerim cebimde şimdilik..Hava da soğuk hani biraz ve son sigaram. Yakıyorum.. Yaaktıım!
Yakmalı mıyım acaba?


Yine kulak kabartıyorum sessizliğe.
Yine sigaram tatlı, sıkıntıdan mütevellit.
Küllüğüm yine mezarlık biçare,
Parmak uçlarım habersiz dokunduklarından…
Hüzün yine mayhoş!
Yine avare,
Giriyor iki dudağım arasından..


17:06
11.12.11

9 Kasım 2011 Çarşamba

Ne Hoş.. Hoşgeldin

Hoşgeldin hüzün
Kim döktü arkandan suyu?
Ne de çabuk döndün öyle..
...
Sessiz kalelerim tam oturmuşken toprağa,
Ne ara yıktın, ne ara geldin de estin?

Sigaram bile uyurken yatağında
Ne ara yaktırdın be hüzün?

İlk içtiğim kahvem soğumadan
Daha örülmemişken hiçbir şey
Hangi ara 'ah' ettin?

Yeni yeni alışmış okurken yalnızlığı
Hangi haddini bilmez verdi
Anahtarı sana? Ne cesaretle "merhaba" dedin?

Dar ağacına çıkmışken kasvetim
Sen neden gözlerinikapattın?
Neden sordun ki son dileğini?
Bırak gitsin işte..

Ufak ufak başlamışken okumaya
Neden söylersin sonunu?
...
Ukalasın hala. Ne hoş.. Hoşgeldin.
Bende tam gitmek üzereydim.

Ozan Çeğil
30.10.2011
03:04
198

Yalnız

Orada..
Aslında yanımda.
Sensizlik çığlık atıyor.
Kıçını yırtıyor olmadık zamanlarda.
Sessizliğinde yanımda eksik olmasın.
Biraz kahpe ama hakkını veriyor.

'Delikanlı' şimdi uzaklar.
Hep bir kabadayılık var içinde.
Öyle ellerini geriye götürüp yürüyenlerden değil
Delikanlının hası namussuz.

Gamsız biraz..Birazda değil. Bayağı gamsız!
Ne dert dinler şimdi yıldızım
Ne de aydınlatır 'Son bir umut' gibi..

Küçücük ve bir o kadar yalnız.
Ama çaresiz değil. Sadece yalnız

1 Ekim 2011 Cumartesi

6 Saat


Kazanılması güç bir savaşa girer beden.
Ve o beden, ne şanslıysa her seferinde yaralı çıkar muharebe şerrinden.
Kılıcı hep kınında, kalkanı diz kapaklarında, korunmasız!
Aslında bile bile ladesin peşinde.
Başı dik, gururlu, taviz vermeden..
Saygılı ama!
Sonuna kadar!

İlk saatinde afallar.
Gözleri yarı açık penceresinden güler.
Ve ilk olanı,
Unutmayı hatırlar.

İkinci saatinde,
Saldırır heryere
Ne yapacağını bilmeden
Zinciri boşalmış bir “köpek” gibi.

Üçüncü saatinde,
Dizginleri bırakır.
Pıhtılaşır mantığı.
Elde ne varsa koyar masaya
Ve konuşur.

Dördüncü saatinde
Huşu içindeoturur olduğu yerde.
Zaruri aşkı tadar. Yine yeniden.
Seslerden uzak…

Beşinci saatinde,
Uyanır kabustan.
Aslında daha büyük bir cenderenin içindedir.
Ne yapacağını bilmeden koşar.
Gölgesinden uzaklara.

Altıncı saatinde,
Küfür eder ruhuna. Hayallerine ihanet edercesine.
Toparlar mantığını. Nara atarak alır dizginleri eline.
Ama ne çare!? Onlar çoktan toprak altında…
Kaybettiği kılıcını, kalkanını arar ve bulur.
Terk eder aşkını gururla.
Alır güneşi arkasına ve gölgesiyle birlikte koşar savaşa.
Öylece gider ladese.

6 saat bir ömür gibi şimdi ona..
Ruhu 80 sonrası yollar gibi darmadağın ve bakımsız.
Hafıza neşter altında ve benliği refakatçi aşkına!

08/08/2011
17:02
280

Sinir Uçlarında Aşk


Aşık olunabilir mesela
Bir bakış bile yetebilir
Kısık gözlerle güneşinbatışını izlemek gibi.
Aşk doğabilir bazen,
Nereden geldiğini bilmeden okkalı bir tokat gibi
Vurur yüreğinden.
Yağmur yağar bazen.
Yani çoğu zaman.
Kimine aşktır “o”.
Kimine ise “ahmak ıslatan” bir doğa olayı.
Ardından şemsiye açılır aşk’a
Tek bir damlası bile öldürebilir çünkü.
Dua bile edilebilir belki.
“n’olur yağma!”
Yetiler önemlidir aslında.
Anlamak, duymak gibi mesela.
O oku yedikten sonra kalbine
Konuşmaktır aşk.

Öleceğini bile bile lades demektir hayata.
Tek bir bakış yeterlidir “olay” a varmaya.
Olaya varmaya 5 kala susmak,
Sinir uçlarında yaşamaktır aşkı.

27/06/11
16:52
329

Güzel Değildir Rüzgar

Vurur beklemediğin anda suratına
Ne yağmura benzer ne de kara.
Bir nevi giyotindir. Son isteğini bile sormaz.
Keskin bir sesi vardır.
Çeliğe benzemez.
Somuttur fakat görünmez.

Rüzgarın ortasında durgun bir yaprak gibi asi!
Bir çok ağaç devrilirken, koparken evinden, toprağından
O yaprak bir demir gibi sabit duruyor.
Aslında bırakabilir boşluğa kendini, yıpratabilir sonsuza dek benliğini.
Ama sonunda bir damla su bile göremeyeceğinden sımsıkı tutunur ağacına
Bırakmaz annesini, bırakamaz!

Çünkü rüzgarolur da ters eserse geleceği yer yine orasıdır. Evi!
Gururludur yaprak, öyle somut birşeyin diretmesiyle gelmez oyunlar.
Bir oyun oynanacaksa, ilk kendi kurar oyunu ve ses çıkarmadan da bırakır kendini boşluğa.
Zaman, mekan hiç önemli değil onun için. Yeter ki kendi olsun. Yeter ki kaçmasın ruhu ellerinden.
Ki; kaçarsa vay haline mantığının ve ardından parçalanan damarlarının.
Velev ki bıraktı kendini rüzgara, velev ki tuttu ali cengiz oyunları.
Sonrası yok mu bunun?
Yok! Karanlıktan başka bir şey yok. Sahipsizlik, yalnızlık, mantıksızlık, duygusuzluk, muhtaçlık.
Neye? Bir damla su ve bir demet güneşe!

Hayır! O yaprak kopmayacak ve o yaprak annesi yaşlansa bile hep ona bağlı kalacak.
“sonuna kadar” derler ya..işte öyle.
Ne muhtaç olacak kıraç topraklara ne de yağmur bekleyecek!

23/9/2011
22:06
234