Göz
kapaklarım…
Tahayyül
edilemeyecek bir acı,
Işığın
altından süzülen sarma sigaranın dumanı,
Biraz ay
ışığı,
Birkaç
yıldız,
Bir kadeh
şarap
Ve
yalnızlıkla beraberiz odamın düzene muhtaç yatağında.
Unutkanlığım
ele veriyor beni.
Kendim,
kendime yeniliyorum.
Çünkü
eylül gidiyor, bitiyor.
Sonbaharın intihara mahal verdiği aşikar.
Kuruyan
yapraklar sadece kurumakla değil,
Aynı
zamanda sarararak gösteriyor tepkisini.
Belki
ağlıyor, belki de sinirleniyor.
Ama
durmuyor.
Düşüyor
ve toprağa değiyor bedeni.
Hissediyor,
İçine
çekiliyor toprağın.
Yağmur
şiddetini arttırıyor ve iyice öldürüyor,
Terbiye
ediyor yaprağı toprakta.
Parçalanıyor.
Tebessüm
ediyor doğa ana.
Düzen
bozulmadı,
Güneşi
bulabilene aşk olsun.
Yüzünü
gören yok henüz.
Böyle
mutluydu tanrı,
Ölmemiz
gerekiyordu ve ölüyorduk.
Zaten
tanrı ne zaman mutlu olsa birileri ölüyordu,
Ne zaman
mutlu olsak birileri gidiyordu yakınlarımızdan,
Artık
uzakta oluyorlardı.
Tanrı
böyle istiyordu ve biz yalnız kalıyorduk.
Ne zaman
isyan etsek tanrı bir kere daha alıyordu bizi.
Bir kere
daha vuruyordu tokadını.
Korkmadan
sevdikçe biraz daha sertleşiyordu.
İtiyordu.
Sevmiyordu
oğlum tanrı bizi.
Ne zaman
yanımda olmasını istesem olmuyordu.
Gelmiyordu
işte.
Zaten
yok, iyice yok oluyordu.
Niye
sevmiyorsun ki beni?
Bir
yaprağın kaderini paylaşmak istemiyorum diye mi?
Kuruyup
isyan ederek ölmek istemiyorum diye mi?
Yağmura
karışmak istemiyorum diye mi?
Niye?
Neden
beni kendinle kıyaslıyorsun tanrım?
Kendinden
üflediğin ruhu mu istiyorsun geri,
Al.
Al da
kurtulayım şu egomdan, kibrimden.
Belki
iflah olurum.
Son yudum
tanrım.
Bekle.
Sigaram
son nefesinde.
Az sabır.
Ay
gidiyor,
İzle.
Tanrım,
beni yanına almasan diyorum
Sen
gelsen olmaz mı?