Umudumuzu yitirmeye mahal veren midir Tanrı, yoksa onu
körükleyip vicdanımızla yüzleşmemizi engelleyen mi?
Her soruda mantık arayan zatlar;
Aşk dediğimiz illeti tadamayanlardır.
Onlar nereden bilir ki; gecenin bir yarısı omurilik
soğanından giren mızrağın soğukluğunun, tüm vücuda saniyenin 5te 1’inde yayılışını?
Bazı şeyler ancak yaşayarak öğrenilebilir.
Aşk ve ölüm gibi. Arasında Tanrı’nın yarattığı köprüden bile
ince bir çizgi var çünkü.
Ya gözün kapalı geçersin o çizgiden, başın dik. Ya da
‘lades’ dersin dengeni yitirip düşmeden önce.
Aslında bugüne kadar hiçbir şey isteğimiz doğrultusunda
cereyan etmedi.
Büyük bir fanus ve içinde insanlık belirtileri…
Sinirlendiğinde fanusu titreten, mutlu olduğunda da gülerek
izleyen bir çocuk.
Belki de fikir bütünlüğündendir sarsıntılarımız, fiziğin ve
mantığın serzenişleri.
Köşeleri olmamakla beraber, herhangi bir kesinliği de yok bu
fanusun.
Mahal veren her kimse bu olanlara, hem ahlak yoksunu hem de
aşktan zerre haberi olmayan bir zat, ışık, su, belki de hiçbiri.
Biri var.
Tüm hayatımızla, doğayla, dengeyle oynayan biri.
Evet bu birinin adı Tanrı.
Ve bu Tanrı senin veya bir başkasının değil. Benim.
Elbet günü geldiğinde öğrenecek, görecek, belki de
istemeyeceksin Tanrı’nı. Reddeceksin.
Biri gelir.
Gözünü açar. Bağlar ve bağışıklık kazandırır kendine.
Sık sık sarılır, hissettirir varlığını.
Kimi zaman yokluğuyla tehdit eder seni.
Yalvarırsın, acizliğinden utanmaz, gurursuzluğu tadarsın.
Kudretini gösterir bazı bazı.
Elinden tutar, mantığın olur. Elin, kolun, yetilerin olur.
Hayatın olur.
Farkında değilsindir. Elini eteğini çektiği zaman; ‘senin
ona karşı takındığın tavırdan dolayı’ işte o zaman uyanırsın. Anarşizmdir bu,
belki de bir uyanış, diriliştir.
Birey olduğunu hissedersin ve ‘özgürüm’ dersin.
Fakat onun eksikliği de hep hissedilir vaziyettedir.
Yaşamak mantıksal bir olgu değildir. Mantığın çözemediği ve
içinde sindirildiği tek durum da budur. İnsan ‘ben neden yaşıyorum?’ diye
sormaz. Cevabı bulsa bile yapması gereken tek şey nefes almaktır. Nefesin
eksikliğini hissedecek bir duruma karşı empati de kuramaz.
Ondandır hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamamız.
Velhasıl insan; gözünü kapadığında huzurlu, mutlu ve
güvendeyse aşıktır.
Bu aşk madde de olabilir, madde üstü de.
Açıkça söylemek gerekirse; aşk dediğimiz şey;
Sevdiğini Tanrı yerine koymaktır.
Hadi şimdi baştan yaşayalım.
29.05.2013
00:38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder