Sonbaharın
demi henüz çökmüş, tava geliyordu huzuru. Çocukken evde kuzenimle
oynadığım saklambaç sırasında burnuma vuran fesleğen kokusu, şimdi tütüyordu,
hatta kırıyordu burnumun direğini.
Sızım
sızım sızlıyordu. Aslında biraz da utanıyorum çocukluğumdan. Biraz daha garip
bir his. Sanki dönmek istemiyorum geçmişime. O koku hasta ettiyse demek ki…
…
Kasvet
çöktü yine; hatıralarım sardı dört bir yanımı. Zımbalandım yatağa. İzin de
vermiyor soyka kurtulayım da çakayım iki tane ağzına.
Kapatıyorum
gözlerimi. Risk alıyorum inadına.
Yeni
hatıralar edinip, ilerde hayıflanacağımı bile bile. Ladese.
Neyse
ki rahat bıraktılar, yepyeni bir rüyanın içinde, sanki son sigarammış gibi hiç
bitmesin istiyor, uygun zamanı kolluyormuşum gibi. Kolluyordum.
Rüya
mı, gerçek mi acaba bu gördüklerim? İtiraf ediyorum, kendimi tokatlayıp denemek
de istemedim açıkçası. Niye yapsaydım ki? İnsan hiç kendi mutluluğunu kıskanır
mı?
Uyanmadım
belli bir vakit. Rüyanın içinde salınıp durdum.
Bitmesin
diye sımsıkı kapadım gözlerimi. Olağanüstü hal ilan edilen mezradaki esnaf
kepenkleri gibi. Öylesine sert ve aksi teklif edilemeyecek.
Bulutların
üzerinde olan hangimizdi şu an? Yoo yoo, hayır, bu bir rüya değil. Gerçek
bunlar.
Her
şey, şu an elini tutmam, gözlerinin içine bakarken kaybolup yeni bir rüyaya
dalmam, yüz kaslarının gerilip tebessüm yaratması, sarılırken ölmem… Hayır rüya
değil ki; karşımdasın.
Dur
ulan, son sigaramı yakayım bakalım. Şimdi anlarız gerçek olup olmadığını.
Az
şekerli türk kahvesinin yanında içtiğim gibi, akşam yemeğinden sonra
ateşlediğim gibi haz veriyor.
İlginç.
Gerçek sanırım. Rüya değil.
Evet
gerçek.
Hatta
o kadar gerçek ki; giderken yüzüme bakıp teşekkür etmen gibi. ‘İyi ki;’ diye
başlayan doğru saydıkların gibi.
Şimdi
benden uyanmamı bekliyorsun.
Hem
de hiçbir kuvvet kullanmadan, dürtmeden, bağırmadan.
Kasvet
bastırdı yine olağan gücüyle, bileklerimden bastırıyor yine yatağa, kabus bu.
Bu rüya değil.
Ne
bir melek var ortada, ne de bir huzur.
Sanki
ölümmüş gibi. Simyahmış gibi. 'Yazık' gibi...
Sıçradım
tüm hücrelerimle hafif gıcırdayan yatağımdan, yanı başımdaki suyu içtim bir
nefeste.
Ellerimi
dizlerimde birleştirip düşünmeye başladım.
Olsun
ulan, olsun amına koyayım.
Al.
Uyandım şimdi.
Ben
uyandığımda o ne yanı başımdaydı, ne de odamın boyadan yoksun tavanında.
Köşedeki
kartonpiyerin hafif çatlağı gülümsüyordu sanki.
'Gitti'
diyordu.
Evet,
gitti.
Öylece
gitti kitapsız, yolunu sikeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder